28 Şubat 2011 Pazartesi

Seni Sevmek O Kadar Güzel Ki...

Biliyor Musun Meleğim ?
Seveyim.
Sadece Seveyim İstiyorum.
Fotoğraflarına Sabah Kadar Bakmak,
Gözlerine Doyamadan Uyuyakalmak,
Gözlerimi Açınca da Seni Tekrar Görebilmeyi.
Ne Çok İstiyorum.
Sadece Seni Sevmeyi.
Hiçbir Çıkar, Menfaat Gözetmeksizin..
Seni Tamamen Tertemiz Duygularımla Sevmek.
O Kadar Güzel Ki.
En Güzeli Ne Biliyor Musun Ay Işığım ?
Senin Bu Sevgiyi Gerçekten Hakettiğine İnanmam.
Seni Sevmemin Bedeli. Sevilmemekse.
Ben Zaten Bunu Göze Aldım Meleğim.
Ne Demişler ?
Ben Senin Beni Sevebilme İhtimalini Sevdim.
Varsın Beni Sevme Meleğim.
Varsın Seveme Nolmuş ?
Senin Bu Gönlü Haketmediğini Kim Kanıtlayabilir ?
Çok Acı Çekmedik Mi ?
Severken Karşılık Beklemeden Severken..
Terkedilmedik Mi ?
İNŞALLAH ALLAH'ıma Dua Ediyorum Meleğim.
Bizi Kavuştursun ve Birbirimizi Asla Bırakmayalım Diye.
Sadece Dua Ediyorum Meleğim ve Yürekten İnanıyorum.
Gün Gelecek...
Sabrımızın İmtihanını Yaşadıktan Sonra.
Şükrümüzün İmtihanını Birbirimizin Gözlerine Bakarak..
Mutluluktan Ağlayarak Yaşayacağız.
İnanıyorum Meleğim. Sende İnan.
Sende Gör. İNŞALLAH Meleğim.
Emin Ol. O Günler Uzakta Değil. Uzakta Değil.
İNŞALLAH Bizde Yaşayacağız O Günleri.
Ömrümüzün Sonuna Kadar.
Birbirimizi Sonsuza Kadar Severek Meleğim.
Sonsuza Kadar Severek.

23 Şubat 2011 Çarşamba

Zamanını Bekliyorum.

Yağmurdasın farzet..
Yağmur sonrası güneşin olmayı istiyorum.
Hayal kuruyorsun farzet.
Hayallerin sonrası gerçeğin olmayı istiyorum.
Çok mutlusun farzet.
Mutluluğun sonrası acın olmayı istiyorum.
İyi günündesin farzet.
İyi günün sonrası kötü gününde yanında olmayı istiyorum.
Biz birbirimiz için bir bütünüz.
Bunu gördüm ve İNŞALLAH bunun gerçekleşmesini istiyorum.
Dua ediyorum ve inanıyorum ki.
Yaptığımız yanlış tercihlerin yanında kader bizi ortak nokta da bir araya getirecek.
Sabırla Zamanını bekliyorum.


20 Şubat 2011 Pazar

Erkeklerin Aklından Geçen 35 Şey...

Evrensel Olarak Kabul Edilmiş Gerçekler Bunlar...

Dünyanın neresinde olursanız olun, karşınızdaki erkek nereli olursa olsun pek fark etmez... Erkeklerin genel olarak biz kadınların bilmemizi istedikleri şaşırtıcı ama evrensel gerçekleri vardır...


1) Bu konu hakkında konuşmak yerine çözümü düşünerek bulmak istiyorum.
2) Aklımda ne olduğunu sorduğunda ben ‘hiçbir şey’diyorsam, gerçekten bunu kastediyorum.
3) Çişini yaparken tuvaletin kapısını kapatırsan çok memnun olurum. Evet, kendi aramızda rahatız ama bu kadar da rahat olmak zorunda mıyız?
4) Komple sir ağda mı? Severim…
5) Arkadaşlarımın önünde hayatımın sonuna kadar inkâr ederim ama aslında sinema sırasında beklerken elimi tutarsan, bu çok hoşuma gider.
6) ....

7) ....
8) Esprilerime güldüğün zaman çok mutlu oluyorum. Aptal saptal olanlar da dâhil.
9) Özellikle çok saçma olanlarına.
10) Cepli bir şeyler giysen ölür müsün? Gece boyunca dudak parlatıcı ve ehliyetini üzerimde taşımak istemiyorum.
11) Çocuk yapmak istiyorum ancak hayatındaki en önemli varlık olmamaktan tırsıyorum. Sen söyle! Sence bu bir sorun oluşturacak mı?
12) İri adamların boks maçlarını izlemen hoşuma gidiyor ama bu seninle kavga etmeyi sevdiğim anlamına kesinlikle gelmiyor.
13) Eğer yanında garip, bazen çocuk, bazen deli kimliğimi ortaya koymama izin verirsen sürekli birlikte zaman geçirebiliriz.
14) Benim için ailenle birlikte tatile gitme fikri pek de eğlenceli değil.
15) Çocuğumun doğumunu izleyebileceğimden pek emin değilim. Sen de kabul et ki o manzara pek iç açıcı değil. 
16)sürekli hatırlatmana gerek yok.
17) Şişeden bira içen kızlar hoşuma gidiyor.
18) Otomobilde sen şarkı söylerken eşlik etmemi bekleme. Bu pek erkek işi değil. Hem inan bana, karga gibi olan sesimi duymak istemezsin.
19) Aniden gelen “SENİ İSTİYORUM” mesajlarını seviyorum. Hemen şimdi bir tane yollasana.
20) Kendine gülebiliyor olman beni çok rahatlatıyor. Bu aynı zamanda bana gülmediğin anlamına da geliyor.
21) Erkeklerin sana bakması hoşuma gidiyor ama bu senin de onlara bakmandan hoşlandığım anlamına gelmiyor.

22) Evet bu çifte standart!
23) Beynim birden fazla görevi aynı anda yapmaya programlı değil. Dolayısıyla futbol maçı izlerken sorduğun sorulara hemen cevap veremiyorum.
24) Her ne kadar kabul etmeyeceğimi bilsen de arada bir hesabı ödemeyi teklif etmen hoşuma gidiyor.
25) Bağlılıktan değil, kontrol altına alınmaktan korkuyorum. Bir erkeğin kendine ait alana ihtiyacı vardır. Alet çantasını koyduğu bir masa, CD koleksiyonu ve bir plazma TV.
26) Eğer bana iltifat edeceksen gözlerimi, gülüşümü ya da kaslı vücudumu beğendiğini söyle. Bir et parçası olmaktan son derece memnunum.

27) Tam olarak ne yapmamı istediğini, ne sürede ve ne sertlikte olmamı istediğini söylemen benim cinsel isteğimi köreltmez.
28) Dürüst olmak gerekirse, porno izlemek seks hayatımızdan sıkıldığım anlamına gelmiyor. Sadece diğer insanların seks hayatlarını da merak ediyorum.
29) Sorularına cevap vermemem, dinlemediğim anlamına gelmez.
30) Eğer dürüst cevaplar verdiğimde kırılıyorsan, Scarlett Johansson’u seksi bulup bulmadığımı sorma.
31) Dürüst cevaplardan konu açılmışken, diyetin hakkında konuşmak en fazla çiçek düzenlemesi ya da Fransız sineması kadar ilgimi çekiyor.

32) Birçoğumuz iş ayrılmaya geldiğinde korkak davranırız. Eğer ilişki yürümüyorsa bana bir iyilik yap ve sen benden ayrıl.
33) Ama sakın beni artık çekici bulmadığın için ayrıldığını söyleme. Bunu atlatmak aylarımı alır.
34) Lütfen çocuklarımıza normal isimler verebilir miyiz? Kiraz bir isim değil, bir çeşit meyvedir.
35) Üzerindeki jean’in içinde kalçaların harika görünüyor. Öyle olmasa bile eminim benden duymak istemezsin.


ALINTIDIR.



17 Şubat 2011 Perşembe

Eşiniz Sizi Anlamıyor Mu ?


Evli çiftler arasındaki en temel sorunlardan bir tanesi erkeklerin kadınları anlamamaları, yardımcı olmamaları, ilgi göstermemeleridir. Evliliğin ilk yıllarında var olan anlayış, heyecan, alaka zamanla azalmakta, yerine monoton, ilgi alanları başka yere kaymış, paylaşımsız ilişkiler gelmektedir.
Kadın hem evde hem işte çalışıyorsa tüm görevlerini yapar. Toplum tarafından da tüm bu işler ve çocuk bakmak sadece kadının görevi gibi algılanır. Hatta aile büyüklerimizden bile, “Kocasına iş yaptırıyor” diye eleştiri alırız. Bu şekilde bir hayat süren kadın gittikçe yabancılaşır, sessizleşir ve kendini yalnız hissetmeye başlar. Gerilmeye ve sık sık öfkelenmeye, tahammül gösterememeye, titiz olmaya başlar. Erkek de bundan iyice şikayet eder. Ama “Acaba bu kadın ne istiyor” diye düşünmez, sürekli eleştirirler. Bu kısır döngü bu şekilde devam eder.
Bazıları Kendisini Dışarı Atar
Alışveriş merkezlerine, arkadaşlarla kahve içmeye, zamanı ve kendini tüketmeye. İstediği biraz destek, ilgi ve önemsenmektir. Pahalı hediyeler değil, üzerinde düşünülmüş hediyeleri tercih eder. Ama nerede karşı tarafta o incelik. Kötü niyetten değildir elbet. Tükenmiş ilişkiler, özensizlik hem karşımızdakine hem kendimize. İlişki öyle bir hale gelir ki, kavga bile edilmez, sorun ne dendiğinde gösterilecek bir delil dahi yoktur.
Çoğumuz Değişmeyi Reddederiz
Aslında insan ilişkilerinde çözümsüz olan çok fazla bir şey yoktur. Ama çözümler bizim değişmemize dayandığı için, çoğumuz değişimi reddederiz. Çözümsüzlük bundandır. Biraz iletişim bilgisi edindiğimizde, biraz kendimizi ifade etmeyi öğrendiğimizde, biraz da karşımızdaki acaba ne hissediyor diye odaklandığımızda ilişkilerimiz kesinlikle daha olumluya doğru gidecektir. Eğer siz değişmezseniz karşınızdaki de değişmeyecektir. Bunu bilmelisiniz.
Olumlu İlişki İçin Paylaşım
Her zaman kendinize zaman ayırın. Bakımınıza dikkat edin. Bunu kendiniz için yapın.
Kişisel gelişiminize özen gösterin. Kendiniz gelişmiyorsanız ilişkiniz de gelişmez. Siz gelişiyor karşı taraf gelişmiyorsa, ilişkinizde gene sorun olacaktır. Bunu eşinizle paylaşın ve gerekirse yardım alın.
Hayatı heyecanla yaşayın. Tutkuyu önemseyin.
Kocanız için her zaman gizeminiz olsun. Merak edip, keşfedilecek yanlarınız mutlaka olsun.
Mesajlarınızı net verin. İsteklerinizi kısa ve net cümlelerle ifade edin. Erkekler kadınların tercih ettikleri dolambaçlı cümleleri anlamazlar.
Kendisi anlasın ve ben söylemeden yapsın anlayışından vazgeçin. Böyle bir şey olmayacak.
Suçlayıcı konuşmayın, iletişime açık olun.
Beklentilerinizin karşılanmasını bekleyerek hayatınızı zindan etmeyin.
Ev işlerini “iş” olmaktan çıkartın. Birlikte yapabileceğiniz bir paylaşım alanı olarak görün, eşinize de bu şekilde anlatın. İş yaparken eğlenin.
Negatiften uzak durun. Hiç kimse tepesinde emirler veren birinden hoşlanmaz siz de dahil.
Mukayese yapmayın. Başkalarının eşleri ile kıyaslamayın.
Konuşmalarınızda “sen şöylesin” yerine “ben böyle hissediyorum” tarzını benimseyin.
Uzman Psikolog Dilek Kırcaoğlu

İlişkilerin çıkmaza girmesinin en önemli nedenlerinden biri çiftlerin birbirlerini anlayamamasıdır. “Beni anlamıyorsun” cümlesi krizin yaklaşmakta olduğunun adeta habercisidir. Ancak çiftlerin birbirini anlamamasının arkasında yatan gerçek hiç de sanıldığı gibi değil… Eşinizin sizi anlamadığını mı düşünüyorsunuz? Yapılan bir araştırmaya göre, bunun sebebi eşinize çok yakın olmanız olabilir.

Psikologlar, iki insanın birbirini çok iyi tanımasının ve çok fazla şey paylaşmasının dillerinin tehlikeli bir şekilde belirsiz, iki anlamlı hale gelebileceğini belirtiyor. 

Uzmanlar, bu yakın iletişim halinin, uzun vadede yanlış anlamalara, kavgalara ve hatta ilişkide ciddi sorunlara yol açabileceğini düşünüyor. Chicago Üniversitesi ve Massachusetts’teki Williams College uzmanları tarafından yapılan araştırma, çok yakın çiftlerin ve iyi dostların birbirleriyle bir yabancıyla olduğundan daha iyi iletişim kurmadıklarını ortaya koydu.

Hatta bazen ortaklaşmış bilgiler olmadığından yabancılarla eşleriyle olduğundan daha iyi iletişim bile kuruyorlar. Uzmanlara göre, bu durum ilişkiler açısında tehlikeli.

Araştırmanın yazarlarınrdan Profesör Boaz Keysar, “İnsanlar yaygın olarak yakın oldukları sevgilileri ya da dostlarıyla yabancılarla olduğundan daha iyi iletişim kurduklarını düşünürler. Ama bu yakınlık hali, insanların ne kadar iyi iletişim kurabileceğini abartmasına yol açabilir. Kullandığınız dil çok belirsiz ve iki anlamlı bir hal alabilir. Beyin tembelleşir. Bu rahatlama hali ve ortaklaşma durumuna alışmak ters tepebilir. Yanlış anlamalar, gelecekte kavgalara neden olabilir ” diyor.

Çalışmayı eşine düşündüğü bazı şeylerin net, bazılarının ise daima net olmadığını göstermek için yaptığını belirten profesör Keysar ve ekibi, 24 evli çifti inceledi. Gönüllü çiftler birbirlerine arkaları dönük bir şekilde oturdu ve birbirlerinin belirsiz ifadelerinin ne anlama geliyor olabileceğini tahmin etmeye çalıştı.

Araştırmada günlük kullanımda yaygın olan ifadeler kullanıldı. Eşler sürekli olarak iletişim kabiliyetlerini abarttı, ve yabancılarla eşleriyle olduklarından daha iyi iletişim kurdu. 60 Williams College öğrencisiyle yapılan benzer bir deney de aynı şeyin yakın dostlar için de geçerli olduğunu ortaya koydu.

Kaynak : Gazete Port




16 Şubat 2011 Çarşamba

Riskli İlişkiler ve Çözümleri.. (Cosmopolitan'ın Yazısından)


 RİSK ALMAYA DEĞER Mİ?  (BAYANLARA ÖZEL BİR YAZIDIR.)


Patronunuzla, spor hocanızla, yakışıklı arkadaşınızla ya da en yakın arkadaşınızın ayrıldığı eski sevgilisiyle birlikte olmak, ertesi sabah garip durumlar yaşamanıza ve kendinizi kötü hissetmenize neden olabilir. İşte zor durumda kalmamak için alabileceğiniz bazı önlemler...


Riskli ilişki 1:
ERKEK KARDEŞİNİZİN ARKADAŞI 
Senaryo: Erkek kardeşinizin ve onun arkadaşlarının (özellikle de sizden küçüklerse) çocuk olduklarını düşünmüş olabilirsiniz. Ama en aptalı bile büyüyüp size ilgi göstermeye başladığında gururlanmanız da çok normal, özellikle kardeşiniz yanınızda yokken iki farklı birey olarak konuştuğunuzda düşünceniz değişebilir ve arkadaş kategorisinden çıkabilirsiniz. Sizden genç erkeklerin, bazen yönlendirilmeye ihtiyaçları olsa da, daha hevesli ve enerjik olduklarını hepimiz biliyoruz. Bu da onları cazip kılıyor. Ertesi gün pişmanlıkları: Birkaç pişmanlık yaşayacağınızı kabullenin. Ne de olsa, yanında yattığınız o heyecanlı genç sizi, makyajsız ve bir seks bombası olarak gözükmenizi sağlayan numaralardan uzak olarak gün ışığında görecek. Üstelik büyük jestler 19 yaşındayken çok hoşunuza gitse de, camınızın önünde yapılan gitar soloları artık sizi utandırabilir. Karşınızdaki erkeğin beklentilerinizi iyice anladığından emin olun. Nasıl başa çıkılır? Kardeşinizi karşınıza alın ve arkadaşı anlatmadan, bir önceki gece olanları onunla paylaşın. Sonuçta hepimiz erkeklerin kendi aralarında neler konuştuğunu biliyoruz: Gerçekleri sizden duyması çok daha iyi olacaktır. Ayrıca kardeşinize biraz güvenin. Olaya sizin tahmin ettiğinizden çok daha olgun bir şekilde yaklaşabilir. Bu ilişki yürür mü? Belki. İkinizin de üzerine yerleşen garipliği atabilir ve kardeşinizle neleri paylaşıp neleri paylaşmayacağınız konusunda sınırlar koyarsanız, ilişkiniz yürüyebilir. Uzman görüşü: Artık kadınların çoğu özgür. Üstelik finansal ve duygusal açıdan kendilerini tatmin edebiliyorlar. Genç erkekler bu kadınlar için çekici birer alternatif teşkil ediyor. Özgür olduklarından hayatlarını o kadar güzel idare ediyorlar ki, bunu ilişkilerinde de uygulamamaları için hiçbir neden yok.


Riskli ilişki 2:
SPOR HOCANIZ 
Senaryo: Düzenli olarak görüştüğünüz spor hocanız da hayatınıza girme potansiyeli olan erkeklerden. Arkadaş gibisiniz, birbirinizin neredeyse bütün hayatını ve hikayesini biliyorsunuz. Üstelik son derece yakışıklı ve fit. Bu nedenle bir gün onunla çarşafların arasında kendinizi kaybedebilirsiniz. Ertesi gün pişmanlıkları: Birlikte yatağa girdiğinizde ne kadar ayık olduğunuz pişmanlık seviyenizi doğru orantılı olarak etkiliyor. Tüm bunların ötesinde, zaten arkadaşınız denilebilecek biriyle yakınlaşmanın neresi yanlış ki? Diğer yandan, eğer seks idare eder seviyesindeyse, ikiniz de bu durumdan utanç duyabilirsiniz. Nasıl başa çıkılır? İşte beyaz yalanların kesinlikle olmaması gereken bir durum! Her şekilde dürüst olmalı ama bu esnada onun duygularını incitmekten kaçınmalısınız. Ona yaşadıklarınızın hata olduğunu söylemeyin ve alacağınız her kararda yüzde yüz hemfikir olduğunuzdan emin olun. Bu ilişki yürür mü? Yürüyebilir. Zaten birbirinizi seviyorsunuz. Ayrıca sizce de çıkmaya başlamadan önce arkadaş olanların ilişkileri genelde güzel olmaz mı? Yine de sizi uyaralım: Ayrılırsanız, sadece bir sevgiliden değil, spor hocanızdan da olursunuz. Uzman görüşü: Arkadaşlık, uzun süren ilişkilerin temelini oluşturuyor. Çünkü arkadaşların ortak bazı değerleri oluyor ve ilişkilerde bu ortak değerler üzerine kurulduğunda gayet iyi ilerliyor. Oysa çoğu insan kimyasal çekime yenik düşerek bir araya geliyor ve seks heyecanını kaybettiğinde arkadaşlığı devam ettirecek bir ortam kalmıyor.


Riskli ilişki 3:
EN YAKIN ARKADAŞINIZIN ESKİ SEVGİLİSİ 
Senaryo: Bir süre önce sevgilisinden ayrılan arkadaşınıza destek çıktınız. Sonra bir gün hikayenin diğer kahramanına rastladınız ve ona farklı baktığınızı fark ettiniz. Ertesi gün pişmanlıkları: Birlikte çok eğlenebilirsiniz ve hatta yasak olan bir şeyi yapmanın heyecanıyla başınız dönebilir. Ancak ertesi gün kendinizi çok garip hissedeceğiniz gerçeğinin eminiz siz de farkındasınızdır. Nasıl basa çıkılır? Eğer mümkünse bunu sır olarak saklayın. Yaşadıklarınızı arkadaşınızın öğrenmesine hiç gerek yok. Olayı nasıl anlatırsanız anlatın, üzülecek ve kendisini ihanete uğramış hissedecektir. Ayrıca eski sevgilisinin işe yaramazın teki olduğunu da zaten biliyordur. Bu ilişki yürür mü? Büyük ihtimalle hayır. Çok iyi vakit geçirmenize rağmen, mayın tarlasında yürüdüğünüzü söyleyebiliriz. Bir ilişki içinde üç kişi sizce de fazla değil mi?


Riskli ilişki 4:
PATRONUNUZ
Senaryo: Güç, bilgi ve deneyimin çok çekici özellikler olduğunu herkes bilir. Çabalamanıza rağmen aranızdaki çekimi engelleyemeyebilirsiniz. Bir proje için akşam geç saatlere kadar kaldıktan sonra, onun farklı yönlerini keşfedebilirsiniz. Ertesi gün pişmanlıkları: Kendinizi kontrol altında tutar ve istemediğiniz bir şeye zorlanmazsanız, kendinizi kötü hissetmenize gerek kalmaz. Ama en başından itibaren dürüst olmalı ve ona hislerinizden ve beklentilerinizden bahsetmelisiniz. Aksi takdirde büyük bir yanlış anlaşılmaya sebep olabilirsiniz. Nasıl başa çıkılır? Burada anahtar kelime tedbir. Olanları; ne olursa olsun kimseye anlatmayın. Aynısını ondan da rica edin. Çoğumuzun kullandığı internet sayfalarında haberlerin çok hızlı yayılacağını unutmayın. Çünkü bunun sonucunda siz "hafif" bir kadın olarak algılanırken, patronunuz "tacizci" damgası yiyebilir. Bu yüzden dikkatli ve saygılı olun. Bu ilişki yürür mü? Hayır, en kısa zamanda bu ilişkiyi bitirin. Ama kendinize biraz zaman vererek, bu çekimin devamlı olup olmadığını tartabilirsiniz. Eğer öyleyse, buna gerçek bir ilişki diyebilirsiniz. Uzman görüşü: Bu senaryo genellikle felaketle sonuçlanır. Her başarılı ilişkinin, temelinde bir eşitliğe ihtiyacı vardır. Partnerlerden birisinin diğerine oranla daha üst seviyede olması, dürüstlüğü ve adaleti ortadan kaldırır.


Riskli ilişki 5:
ESKİ SEVGİLİNİZ 
Senaryo: Eski sevgilinizle ayrıldıktan bir süre sonra karşılaştığınızda bir içki içmeye karar verdiniz ve "Aslında o kadar da kötü biri değil" diye düşünmeye başladınız. Birkaç saat sonra kendinizi yatakta bulabilirsiniz. Yalnız kaldığınızda tanıdık biriyle yakınlaşmanız çok doğal. Ertesi gün pişmanlıkları: İçinizde bir seri alarm çalabilir. Bu insanla artık birlikte olmamanızın bazı sebepleri olduğunu ve yaşadığınız seks ne kadar güzel olursa olsun yine acı çekebileceğinizi kabullenin. Kendinizi tekrar onun kollarına atmanız hiç de iyi bir fikir değil. Nasıl başa çıkılır? Ondan neden ayrıldığınızı hatırlayın. Sonrasında ise onunla tekrar birlikte olmanın nasıl bir his olabileceğini kafanızda tartın. Eğer ikiniz de arkadaş kalmak istiyorsanız, yakınlaşmanızın sadece seksüel olmaması konusunda hemfikir olun. Bu ilişki yürür mü? Geçmişin sizi ümitlendirmesine izin vermeyin çünkü bu ilişki yürümez. Bunun sebebi ise, neden ayrıldığınızın cevabında yatıyor.


Riskli ilişki 6:
HOŞLANDIĞINIZ İŞ ARKADAŞINIZ 
Senaryo: Gününüzün çoğunu geçirdiğiniz ofiste iş arkadaşlarınızla kaynaşmanız çok normal. Bu insanlar, kısa sürede sadece çalıştığınız insanlar olmaktan çıkar. İşten sonra içilen içkiler ortak birçok noktanız olabileceğini keşfetmenizi sağlar. E-postalar, mesajlaşmalar ve kahve makinesinin önündeki konuşmalar kısa zamanda yakınlaşmanızı sağlar. Ertesi gün pişmanlıkları: O gün ofiste çok zorlu saatler geçireceğiniz kesin. Başınızı önünüze eğin ve işlerinize odaklanın. Ama onu tamamen görmezlikten de gelmeyin. Ve ne olursa olsun yaşananları kendinize saklayın. Tabii o da aynı şekilde davranmalı. Nasıl başa çıkılır? Ağzınızı sıkı tutun ve istediğinizi düşünün. Eğer tek gecelik ilişkiden başka bir şeyse, açık vermemeniz gerekir. Çoğu firma, ofis ilişkilerine pek de sıcak yaklaşmaz. Eğer yaşadığınız şey tek gecelikse, kimseye söylememek konusunda anlaşın. Romantik iş yakınlaşmanızın herkesin diline dolanmasını ikiniz de istemezsiniz. Bu ilişki yürür mü? Evet, belki de yürüyebilir. Ama mutlaka ilişkinin bir yerinde ikinizden biri işle diğer insan arasında tercih yapmak zorunda kalacaktır. O yüzden yaşanabilecek olumsuzluklara kendinizi mutlaka hazırlamalısınız. 


Kaynak: Cosmopolitan



Yolculuklarda ve Uzun Yolculuklarda Sürücülerin Dikkat Etmesi Gerekenler..


Büyük şehirlerdeki yoğun trafik, mesafe uzun olmasa da sürücülerin saatlerce direksiyon başında kalmasına neden oluyor. Uzun süre otomobil kullanmaya bağlı olarak boyun ve sırt ağrıları oluşabiliyor. Her gün otomobilde geçen iki üç saatin ardından, bilgisayar ekranı karşısında geçirilen uzun saatler kişilerin omurgasında, duruş bozukluğuna bağlı basit ağrıların yanı sıra, fıtıklara da zemin hazırlıyor. Uzun süreli oturuşlar ve hareketsizlik kaslarımızın zayıflamasına ve eklemlerimizin daha çabuk zarar görür hale gelmesine yol açıyor.

Oturma şeklinizi düzelterek ağrılardan korunun
Çok uzun süreli otomobil kullananlar hareketsizliğin yol açtığı hastalıkların yanı sıra, sırt ve boyun ağrısı, siyatik ve bel fıtığı riskleri ile karşı karşıya kalabilir. Oturma şekli düzeltilerek olası bel kemiği, sırt ve boyun problemleri önlenebilir. Uzun süre otomobil kullanmanın yol açtığı rahatsızlıklardan korunmak şu noktalara dikkat etmek gerek:

Koltuğunuzu yerden neredeyse 100 derece açı yapacak şekilde, dik hale getirin.
Koltuğunuzu 120 dereceye getirmenin bel açısından daha rahat olduğunu belirten yazılar olmasına karşın, bu açıda boynu dik tutmak daha zor olacağı için 100 derecelik yaslanma açısı daha çok kabul görmektedir.
Dizlerinizi kalçanızdan hafifçe yüksek tutun.
Başınız geriye doğru çok hafifçe yaslayın (sadece %10).
Dirseklerinizi kolçakta dinlendirin.
Direksiyon tutuşunuz olası hava yastığı yaralanmasını önlemek için 9.15 tutuşu (bir el 9, diğer el 3 hizasında) yerine 10.10 şeklinde olsun (bir el 10, diğer el 2 pozisyonunda). 


Sırtınızı dikey pozisyonda tutun, başınızın, koltuk başlığının ortasını desteklediğinden emin olun.
Koltuğunuzu daha konforlu hale getirmek ve sırtınıza destek sağlamak için (eğer yok ise) omuriliğinizi destekleyen yastık kullanın.
Koltuğunuzu ve direksiyon simidinizi, direksiyona rahat ulaşabileceğiniz şekilde ayarlayın.
Mümkünse her 20-30 dakikada bir arabadan çıkın ve gerinin.
Eğer sırt ağrınız araba kullandığınız sırada ortaya çıkarsa, ağrıyan bölge üzerine buz kompresi uygulayın. Bunu küçük poşete koyduğunuz buzu havluya sarıp, koltuk ile belinizin arasına yerleştirerek sağlayabilirsiniz. Ya da eğer daha iyi hissettirecekse, sıcak termoforu uygulayabilirsiniz.

Alıntıdır...


15 Şubat 2011 Salı

Evlilik ve İlişkide Kadınlar Neden İlgisizleşir ? Aldatır ?

Bir erkek bir bayanı ne kadar severse sevsin, eğer o bayan o erkeği sevmiyorsa bu ilişki evlilikle sonuçlanmaz. Aslında, bayanlar erkeği seçer, erkekler bayanı seçemez. Seçici olan, son kararı söyleyen çoğu zaman bayan olmuştur. Peki bir kadın neden aldatır ki?
İnsan, bir canlı oluşu nedeniyle, doğası gereği tekeşliliğe yatkın değildir. Doğacak olan çocukların hangi ebeveynden olmasını kolay saptayabilmek için zamanla evlilik kurumu geliştirilmiştir, bu da beraberinde şu sorunu getirmiştir: "Aldatmak"
Şüphesiz ki toplumumuzun aldatma konusunda erkeğe biçtiği rol ile kadına biçtiği rol çok farklıdır. Mesela erkekte bu durum "çapkınlık" olarak adlandırılırken kadınlar için burada yazmam hoş olmayacak olan sıfatlar yakıştırılmaktadır.
Kuşkusuz demek istediğim, kadınlar da aldatırken bunu erkeklerde yaptığımız gibi hoş görelim şeklinde anlaşılmamalı. Peki kadınlar niye aldatır? Sanırım bunun nedeni, detaylara boğulmadan ikiye ayırmak mümkündür: İlki, "ilgisizliğin " neden olduğu aldatmalar, ikincisi "cinselliğin" neden olduğu aldatmalar.
Her kadın, evliliğin hangi evresinde olursa olsun, mutlaka ilgi ister. Şüphesiz ki, erkekler de ilgi isteten varlıklardır ancak sanki kadınlarda bu ilginin "doz"u biraz daha çok olmalıdır. Evliliğin hangi evresinde olursa olsun, ilgisizliğin başladığı anlarda kadınların ilgisi başka erkeklere yönelecektir. Kuşkusuz, bu durum ekonomik özgürlüğünü kazanmış, ayakları üzerinde durabilen, kimseye hiçbir şekilde bağlı olmayan kadınlarda, diğer kadınlara göre daha "hızlı" gerçekleşebilir.
Bu ilgisizliğin nedeni, günlük hayatın tekdüzeliği de olabileceği gibi, başka nedenlerden de olabilir. Her ilgisizlikle açığa çıkan durum ise; gerek çocuğun varlığı, gerek kadının sadakatliğinin yüksek olması nedeniyle gerekse başka nedenlerden dolayı, aldatmaya dönüşmeyebilir. Ancak kadına gösterimeyen ilgi, aldatmayı tetikleyecek en önemli unsurlardan biri olarak sayılmalıdır bence, yoksa Anna Karenina niçin aldatmaya gerek duysaydı ki?
Aldatmanın diğer nedeni ise cinsellikle ilgilidir. Cinsel açıdan yetersiz olan koca, kadını aldatmaya itebileceği gibi, başka diğer nedenlerin varlığı da buna neden olabilir. Ben ise, aldatmanın nedenlerinden biri olan cinselliğin, cinsel açlık kısmı üzerinde durmak istiyorum. Aslında bu durum hem erkeklerde hem de kadınlarda görülebilir ve magazin dünyasından buna tanıma uyan kişilerin varlığı rahatça farkedilebilir. Cinsel açlık, kanımca libidonun aşırı çalışmasından kaynaklanan birşey olacak ki, hayata bakışını ve yaşayışını bu tip kişiler "zevk ekseni" üzerine oturtmaktadırlar. Çoğu zaman ise, bunun yanlış olduğunun farkına varılması çok geç gerçekleşir.
Kadınlarda aldatmanın nedeni, biz erkeklerin anlayamacağı başka nedenlerden de gerçekleşebilir çünkü aslında kadınlar karmaşık varlıklardır. Psikanaliz'in kurucusu Freud bile birçok soruya cevap bulmuşken, "Kadınlar gerçekte ne ister?" sorusuna cevap bulamamıştır.
İlgisizlikten doğan aldatmaları önleyemek için bende de Pınar'ın ilgili yazısındaki sonuca vararak şunları diyorum ki, kadınlar ilgisizlik ile karşılaştıklarında çözüm olarak aldatma yolunu seçmeleri yerine, her zaman mutlaka ilgi çekici çekici biri olarak kalmayı yolunu seçmelidirler. Bir kadın, doğası gereği mutlaka gizemli bir yanının kalmasına dikkat etmeli bunu da yeri geldiğinde bir "joker kartı" olarak kullanmayı başarmalıdır. Bunu başardığı takdirde ne kendisnin, ne de erkeğinin ilgisi başkalarına yönlenmez.
Cinsel açlık ile ilgili aldatmalarda ise, her iki cins için de bu tip kesin bir önerme yapmak mümkün değildir.Onlardaki çözüm ise bence, sırf joker kartıyla açıklanacak bir durum değildir. Her ne kadar sebep hormonal olsa da bu onları haklı çıkarmaz, onların sorunu bence ahlaki bir açıdan bakmak daha doğru olacaktır. Bu tip kişilere ahlaki unsurlarla yaklaşıldığında, ahlak temelli çözümlerle yaklaşıldığında problemlerinin sona erebileceği kanısındayım.
Yazımı bitirken, şu anda kimin söylediğini hatırlayamadığım bir sözden alıntı yaparak bitirmek istiyorum: "Eğer eşiniz sizi aldatmışsa bu onun problemidir. Eğer eşiniz sizi ikinci kez aldatmışsa bu sizin probleminizdir."

Milliyet Blog Sitesi'nden Alıntıdır.

Evlilik'te Kavgalar Nasıl Başlar ? (Mizahi)


Karıma dedim ki, ´Doğum gününde nereye gitmemizi istersin?´
Yüzünde keyiften eridiğini görmek beni ihya etti!.
´Uzun zamandır gitmediğimiz bir yer olsun !´ dedi.
O zaman önerdim, ´Mutfağa ne dersin?´
İşte kavga böyle başladı...

Cumartesi sabahı, sakin- sakin giyindim, kahvaltımı ettim,  köpeği kapıp sessizce garaja geçtim..
Kayığı arabanın üzerine atıp, şelaleye doğru yola çıktıydım ki, baktım fırtına çıktı-çıkacak..., garaja geri döndüm, radyoyu açtım, hava durumu, havanın gün boyu böyle gideceğini söylüyor....Eve geri döndüm, yavaşça soyunup, yatağa süzüldüm..
Uyumakta olan karımın vücuduna arkadan sarılıp, arzu dolu, kulağına fısıldadım,
´Dışarıda hava berbat´...
10 yıllık sevgili karım mırıldandı ´Salak kocam bu havada balığa gitti, inanabiliyor musun?´
 Ve kavga böyle başladı...

Bir adamla bir kadın, bebekler gibi uyumakta.
Sabahın üçünde, birden dışarıdan bir gürültü geldi.
Kadın, panik içinde yataktan fırlayıp adama doğru bağırdı  ´Aman Tanrım,
Bu kocam galiba!´
Adam da yataktan fırladı, korku içinde ve çıplak, kendini camdan attı, yere yapıştı. Dikenli çalının arasından koşabildiğince hızlı arabasına koştu;
Birden ayıldı, geri dönüp yatak odasına girdi, ve karısına : ´A s..tir!!! Senin kocan benim!!!´ diye bağırdı.
 ´Yok yaa ne kaçtın öyleyse?´  
Ve kavga böyle başladı...

Karıma 14.95.´e bir kasa Miller bira alalım, diyordum ki,
 7.95´e bir kutu dondurma almasın mı?.
´Oysa bira ile bu gece, dondurmayla olduğundan daha çekici olurdun´ demiş bulundum.
 Ve kavga başladı...


Kadın çıplak, yatak odasındaki aynadan kendine baktı.
Gördüğünden pek memnun kalmamıştı ki, kocasına dönüp, -´Korkunç görünüyorum; yaşlı, şişman ve çirkinim!!´ dedi ve devam etti:
-´Hadi bana bir iltifat yap, buna ihtiyacım var!!.´
Kocanın cevabı:  ´Gözlerin iyi görüyormuş !!.´
 Ve kavga başladı...


Karımı restorana götürdüydüm.... Garson, her nasılsa, önce benim siparişi aldı.
´Ben ızgara bonfile alacağım, az-orta pişmiş lütfen.´
 ´Deli danadan korkmazmısınız?´ dedi,  
´Cık, dedim o kendi siparişini kendi verir!.´  
Ve kavga böyle başladı...


Mezunlar yemeğinde karımla masadayız,
Yandaki masada, sarhoş, elindeki kadehi çevirip duran kadına bakakalmışım.
Karım sordu, - ´Onu tanıyormusun?´
-´Evet,´ dedim, ´Eski flörtüm. Duydum ki yıllar önce ayrıldığımızda içmeye başlamış, o zamandan beri kendisini ayık gören yokmuş´
´Hadi canım!´ dedi karım, ´amma uzun kutlamış!!´  
Ve kavga böyle başladı...  


Emekli olduğumun ertesi, Sosyal Sigortalar´a gidip müracaatımı yapayım dedim.
Masadaki memure, yaşımı teyit etmek için ehliyetimi istedi.
Ceplerimi karıştırdım, cüzdanımı evde bırakmışım!.
Kadına dedim ki ´Bir koşu eve gidip getirebilirim!´.
´-Yok canım´, dedi kadın , ´ Gömleğinizi açın lütfen!´... Düğmeleri açtığımda, kıvırcık, kırlaşmış göğüs kıllarıma bakıp, ´bu kır renk, benim için kanıt olarak yeterli!´ dedi ve müracaatımı aldı.
Eve döndüğümde, sigortalarda başıma geleni karımla paylaştım.
´Pantolonunu da indireydin keşke!´ dedi ´maluliyet de bağlarlardı belki!´
İşte kavga böyle başladı...


Oturmuş TV de kanallar arası zaplarken, yanıma oturan karım sordu:
 -´Ne varmış bakiim TV´de?´
 ´Toz.´ dedim,  
Ve kavga başladı...


Karım, yaklaşmakta olan yıldönümümüz için çaktırmadan ayak yapıyordu ..
 ´Üç saniyede hızla 0 dan, 100 ye çıkabilen bir nesne istiyorum´ dedi,
Bir baskül aldım ona!.  
İşte kavga böyle başladı...


ALINTIDIR.

Peki Ya Siz Nasıl Seviyor ve Seviliyorsunuz ? (Ünlü Japon Düşünürden)

Japon düşünür Masumi Toyotome'nin sevgi üzerine söyledikleri.

"Dünyada sevilmek istemeyen kişi yok gibidir" diye başlıyor Toyotome.
"Sevgi nedir, nerede bulunur, biliyor muyuz" diye soruyor.
Sonra anlatmaya başlıyor..

"Sevgi üç türlüdür!.."

Birincinin adı
"Eğer" türü sevgi!..

Belli beklentileri karşılarsak bize verilecek sevgiye bu adı takmış yazar.
Örnekler veriyor:
Eğer iyi olursan baban, annen seni sever.
Eğer başarılı ve önemli kişi olursan, seni severim.
Eğer eş olarak benim beklentilerimi karşılarsan seni severim.

Toyotome,
"En çok rastlanan sevgi türü budur" diyor.
Bir şarta bağlı sevgi... Karşılık bekleyen sevgi...
"Sevenin, istediği bir şeyin sağlanması karşılığı olarak
vaad edilen bir sevgi türüdür bu" diyor yazar...
"Nedeni ve şekli bakımından bencildir.
Amacı sevgi karşılığı bir şey kazanmaktır."
Yazara göre evliliklerin pek çoğu "Eğer" türü sevgi
üzerine kurulduğu için çabuk yıkılıyor.
Gençler birbirlerinin o anki gerçek hallerine değil,
hayallerindeki abartılmış romantik görüntüsüne aşık oluyor ve
beklentilere giriyorlar.
Beklentiler gerçekleşmediğinde, düş kırıklıkları başlıyor.
Sevgi giderek nefrete dönüşüyor.

En saf olması gereken anne-baba sevgisinde bile "Eğer" türüne rastlanıyor.
Yazar bir örnek veriyor.

Bir genç Tokyo Üniversitesi giriş sınavlarını kazanarak babasını mutlu etmek için, çok çalışıyor. Okul dışında hazırlama kurslarına da gidiyor. Ama başarılı olamıyor. Babasının yüzüne bakacak hali yok. Üzüntüsünü hafifletmek için bir haftalığına Hakone kaplıcalarına gidiyor.

Eve döndüğünde babası öfkeyle "Sınavları kazanamadın. Bir de utanmadan Hakone'ye gittin" diye bağırıyor.
Delikanlı "Ama baba, vaktiyle sen de bir ara kendini iyi hissetmediğinde Hakone kaplıcalarına gittiğini anlatmıştın" diyor.
Baba daha çok kızarak, delikanlıyı tokatlıyor.
Çocuk da intihar ediyor.

"Gazeteler intiharın anlık bir sinir krizi sonucu olduğunu söylediler, yanılıyorlardı " diyor yazar.
"Delikanlı babasının kendisine olan sevgisinin yüksek düzeydeki beklentilerine bağlı olduğunu anlamıştı!.."

İnsanlar "Eğer" türü sevginin üstünde bir sevgi arayışı içindeler aslında.
"Bu sevginin varlığını ve nerede aranması gerektiğini bilmek, bu genç adamın yaptığı gibi, yaşamı sürdürmekle, ondan vazgeçmek arasında bir tercih yapmakla karşı karşıya kaldığımızda önemli rol oynayabilir" diyor, Masumi Toyotome.

İkinci türe geçiyoruz.
"Çünkü" türü sevgi.

Toyotome bu tür sevgiyi şöyle tarif ediyor:
"Bu tür sevgide kişi, bir şey olduğu, bir şeye sahip olduğu ya da bir şey yaptığı için sevilir. Başka birinin onu sevmesi, sahip olduğu bir niteliğe ya da koşula bağlıdır".

Örnek mi?

"Seni seviyorum.
Çünkü çok güzelsin(Yakışıklısın)."

"Seni seviyorum.
Çünkü o kadar popüler, o kadar zengin, o kadar ünlüsün ki." ,

"Seni seviyorum.
Çünkü bana o kadar güven veriyorsun ki.."

"Seni seviyorum.
Çünkü beni üstü açık arabanla, o kadar romantik yerler ---ürüyorsun ki."

Yazar,
"Çünkü" türü sevginin,
"Eğer" türü sevgiye tercih edileceğini anlatıyor.

"Eğer" türü sevgi, bir beklenti koşuluna bağlı olduğundan büyük ve ağır bir yük haline gelebilir. Oysa zaten sahip olduğumuz bir nitelik yüzünden sevilmemiz, hoş bir şeydir, egomuzu okşar. Bu tür, olduğumuz gibi sevilmektir. İnsanlar oldukları gibi sevilmeyi tercih ederler. Bu tür sevgi onlara yük getirmediği için rahatlatıcıdır. Ama derin düşünürseniz, bu türün, "Eğer" türünden temelde pek farklı olmadığını görürsünüz. Kaldı ki, bu tür sevgi de, yükler getirir insana. İnsanlar, hep daha çok insan tarafından sevilmek isterler. Hayranlarına yenilerini eklemek için çabalarlar. Sevilecek
niteliklere onlardan biraz daha fazla sahip biri ortaya çıktığı zaman, sevenlerinin, artık ötekileri sevmeye başlayacağından korkarlar. Böylece yaşama sonsuz sevgi kazanma gayretkeşliği ve rekabet girer.

Ailenin en küçük kızı yeni doğan bebeğe içerler.
Üstü açık BMW'si ile hava atan delikanlı, Ferrari ile gelene içerler.
Evli kadın, kocasının genç ve güzel sekreterine içerler.

"O zaman bu tür sevgide güven duygusu bulunabilir mi?" diye soruyor Toyotome...

"Çünkü türü sevgi de, gerçek ve sağlam sevgi olamaz." diyor.

Bu tür sevginin güven duygusu vermeyişinin iki ayrı nedeni daha var...

Birincisi,
"Acaba bizi seven kişinin düşündüğü kişi miyiz?" korkusu.
Tüm insanların iki yanı vardır.
Biri dışa gösterdikleri.
Öteki yalnız kendilerinin bildiği.
"İnsanlar sandıkları kişi olmadığımızı anlar ve bizi terkederlerse" korkusu buradan doğar.

İkincisi de
"Ya günün birinde değişirsem ve insanlar beni sevmez olurlarsa.." endişesidir.

Japonyada bir temizleyicide çalışan dünya güzeli kızın yüzü patlayan kazanla parçalanmış.Yüzü fena halde çirkinleşince, nişanlısı nişanı bozup onu terk etmiş. Daha acısı... Aynı kentte oturan anne ve babası, hastaneye ziyarete bile gelmemişler, artık çirkin olan kızlarını. Sahip olduğu sevgi, sahip olduğu güzellik temeli üstüne bina edilmiş olduğundan bir günde yok olmuş. Güzellik kalmayınca sevgi de kalmamış. Kız bir kaç ay sonra kahrından ölmüş...

Japon yazar, "Toplumdaki sevgilerin çoğu "Çünkü" türündendir ve bu tür sevgi, kalıcılığı konusunda insanı hep kuşkuya düşürür" diyor...

Peki o zaman,
gerçek sevgi,
güvenilecek sevgi ne?

Ve işte sevgilerin en gerçeği!..

"Üçüncü tür sevgi benim
"Rağmen"'
diye adlandırdığım türdür"
diyor yazar.

Bir koşula bağlı olmadığı için ve karşılığında bir şey beklenmediği için "Eğer" türü sevgiden farklı bu. Sevilen kişinin çekici bir niteliğine dayanıp, böyle bir şeyin varlığını esas olarak almadığı için "Çünkü" türü sevgi de değil. Bu üçüncü tür sevgide, insan "Bir şey olduğu için" değil, "Bir şey olmasına rağmen" sevilir.

Güzelliğe bakar mısınız?

Rağmen sevgi...

Esmeralda, Quasimodo'yu dünyanın en çirkin, en korkunç kamburu olmasına "rağmen" sever.
Asil, yakışıklı, zengin delikanlı da Esmaralda'ya çingene olmasına "rağmen" tapar!.. "

Kişi dünyanın en çirkin, en zavallı, en sefil insanı olabilir.
Bunlara "rağmen" sevilebilir.
Tabii bu sevgiyle karşılaşması şartı ile..

"Burada insanın, iyi, çekici, zengin konum edinerek sevgiyi kazanması gerekmiyor. Kusurlarına, cahilliğine, kötü huylarına ya da kötü geçmişine "rağmen" olduğu gibi, o haliyle sevilebiliyor. Bütünüyle çok değersiz gibi görünebiliyor ama, en değerli gibi sevilebiliyor.

Japon yazar
"Yüreklerin en çok susadığı sevgi budur" diyor.

"Farkında olsanız da, olmasanız da, bu tür sevgi sizin için yiyecek, içecek, giysi, ev, aile, zenginlik, başarı ya da ünden daha önemlidir."

Bunu böyle olduğundan nasıl emin?

Haklı olduğunu kanıtlamak için sizi bir teste davet ediyor..

"Şu soruma cevap verin" diyor.

"Kalbinizin derinliklerinde, dünyada kimsenin size aldırmadığını ve hiç kimsenin sizi sevmediğini düşünseydiniz, yiyecek, elbise, ev, aile, zenginlik, başarı ve üne olan ilginizi yitirmez miydiniz? Kendi kendinize "yaşamamın ne yararı var" diye sormaz mıydınız?

Devam ediyor Toyotome...

"Şu anda en sevdiğiniz kişinin sizi sadece kendi çıkarı için sevdiğini anladığınızı bir düşünün...
Dünya birdenbire başınızın üstüne çökmez miydi?
O an yaşam size anlamsız gelmez miydi?"

"Diyelim ki sıradan bir yaşamınız var...
Günlük yaşıyorsunuz...
Günün birinde gerçek, derin ve doyurucu bir sevgi bulacağınızdan umudunuz olmasa, kalan hayatınızı nasıl yaşardınız?"
diye soruyor ve yanıtlıyor:
"Böyleleri ya iyice umutsuzluğa kapılıp intihar ediyorlar ya da iyice dağıtıp yaşayan ölü haline geliyorlar."

Toyotome, hem de nasıl iddialı savunuyor "rağmen"' sevgiyi...

"Bu gün yaşamınızı sürdürebilmenizin nedeni "rağmen" türü sevgiyi şu anda yaşıyor olmanız ya da bir gün bu sevgiyi bulacağınıza inancınızdır."

Son sözlerinde biraz umutsuz, Toyotome...

"Bugün yaşadığımız toplumda herkesi doyuracak bu sevgiyi bulmak zor.
Çünkü herkesin sevgiye ihtiyacı var... Kimsede başkasına verecek fazlası yok" diye açıklıyor... Anlatıyor.

"Yakınımızda olan birinin bu sevgiyi bize vermesini bekleriz.
Ama o da aynı şeyi başkasından beklemektedir"

Peki bu dünyada sevgi ne kadar var?

Yazara göre, açlığımızı biraz bastıracak kadar...
Ve de yemek öncesi tadımlık gelen iştah açıcılar gibi.
Bu minnacık tadım, bizi daha müthiş bir sevgi açlığına tahrik ve teşvik ediyor.
Bu minnacık tadım sevgiye ne kadar muhtaç olduğumuzu anlatıyor.
Büyük bir hırsla ana yemeğin gelmesini ve bizi doyurmasını bekliyoruz.
Hani nerede?
Hepsi o...

Ve asıl çarpıcı cümle en sonda:

"Dünyadaki en büyük kıtlık,
"Rağmen" türü sevginin
yeterince olmayışıdır!.."

Peki ya siz nasıl seviyor ve seviliyorsunuz???

(alıntıdır)