29 Aralık 2010 Çarşamba

O Saçların Yok Mu..

O Saçların Yok Mu..
Uzun uzun.
Yanlardan kıvrımlı.
Bakınca gözlerimi alamıyorum.
Gözlerim kamaşıyor ara ara.
Bluzun çok güzel masmavi.
Gök mavisi.
Deniz mavisi gibi mavi.
Güzel gözlerini çok beğendim.
Kestane kahverengisi.
O güzel gözlerin.
Beni benden alıyor.
Gri kısa çizmen yok mu..
Daha dün gibi aklımda.
O Saçların Yok Mu.
Upuzun Rapunzel Gibi.
Bakmaya doyamıyorum.
Güzel yüzün.
Güneş gibi açıyor gönlüme.
Sevmeye kıyamıyorum seni.
Sarmaya kıyamıyorum.
Ah ah.
Yok mu Yok Mu.
Gözlerimi Alamadığım..
O Saçların Yok Mu...

28 Aralık 2010 Salı

Uyan ! Uyan Oğlum...

Genç delikanlı kalkmış. Elini yüzünü yıkıyordu. Kahvaltısını edip üstünü giyinmeye başladı. Saçını taradı, dişlerini fırçaladı ve güzel kokular süründü. Mükemmel bir haftasonuydu. "O"nla buluşmaya gidiyordu. "O"nu çok seviyor bir an olsun aklından çıkaramıyordu. Buluşmalarına 1-2 saat vardı. Hiç durmadan çıkmıştı evden. Çok sabırsız, aceleciydi. Hiç durur mu gitti kuyumcuya. Aldı evlenme teklifi edeceği yüzüklerini ve yola koyuldu. 7 aydır beraber nişanlısıyla hala ilk günkü gibi birbirlerine aşıklar ve artık evlenme vakitlerinin geldiğini düşünüyorlardı. Genç yüzüğünü yaptırtıp oradan ayrıldı. Çok güzel bir bukle papatyayla sevdiğine kavuşmaya gidiyordu. Kız'da 30dk öncesinden genci beklemeye koyulmuştu bile. "O" gelecekti hiç beklemez miydi sevdiği genci. Genç kısa süren yolculuğun ardından kızla buluşmaya gitti. Birbirlerini buluşma saatlerini ayarladıktan sonra hiç konuşmazlar ve buluştuklarında sevinçten deliye dönerlerdi. Delikanlı için buluşma yerine gitmek hiç kolay olmamıştı. Bir elinde bir bukle papatya, ceket cebinde de en kıymetli eşyası evleneceği kıza takacağı yüzük vardı. Delikanlı'nın kalbi çıkacak gibi "güm ! güm ! güm !" atıyor ve yerinde duramıyordu. Çok güzel bir sahil mekanı ayarlamışlardı. Çok güzel boğaz manzarası, enfes ortamı ve müthiş havasına sahipti. Genç kız delikanlıyı müthiş seviyordu ve delikanlı'nın sürprizinden bir haberdi. Normal buluşacaklarını sanmasına karşın müthiş bir duygu kaplamıştı içini. Sevgi buydu, emek buydu belkide aşk buydu. Delikanlı çıka geldi. Genç kız hemen koşa koşa sarıldı. Delikanlıda doya doya sarıldı sevdiğine, aşık olduğu o güzel kıza. "Oturalım aşkım." dedi genç kıza. Kız "Peki bitanem." diyip oturdular. Genç, kıza çiçeği verdi ve "Bu Senin Hayatım." diyerek takdim etti. Genç kız söyleyecek söz bulamadı. Sadece gelmesi yeter diye düşünüyordu hep ondan başka birşey düşünmüyordu. Genç delikanlı en sonunda dayanamadı. Sevgilisini ayağa kaldırdı ve önünde diz çöktü. Şu sözleri sarfederek : " Bebeğim, hayatım, canım seni çok ama çok seviyorum. Birbirimizi çok seviyoruz ve 7 aydır nişanlıyız. Bu mutlu beraberliğimizi güzel bir dünya eviyle sonuçlandırmak istiyorum aşkım. BENİMLE EVLENİR MİSİN ?" diyerek Genç kıza yüzüğü çıkardı. Genç Kız çok ama çok şaşkın ve o an dünyanın en ama en mutlu kızı olmuş. Evlenecekleri günün hayalini kura kura bu günü beklemişti. Genç kız kocaman bir sesle, dalgalar taşlara vururken, karabataklar denize dalıp çıkarken, o güzel kuş sesleri yerini sessizliğe bırakırken... Yüksek bir sesle "EVETTTTTTTTTTT." dedi ve Genç delikanlıyla genç kız birbirlerine doya doya sarılıyorlardı. Artık delikanlının hayali gerçek olmuş. Evlenecekleri gün tarihini bile kendi kafasında düşünmüştü. Genç kızda aynı şekilde sanki birbirlerinin kalbi birbirlerinden birbirlerinin beyni birbirlerindeydi. Ruh ikiziydiler birbirlerinin. Delikanlı kızı elinden tuttu ve koşa koşa çimenlere uzandılar. O güzel anın tadını çıkarta çıkarta.

İşte o an Öğlen 12:23'e vurmuştu. Bir ses vurdu kulağına delikanlının. " Uyan ! Uyan Oğlum..." diye ve Genç o an tüm hayal kırıklığını üstünde yaşayarak ağlamaklı oldu. Bu gencin annesiydi. Genç'in bir ayağı yok, bir koluda yanıkları yüzünden sarılıydı. Bu güzel rüyayı görmüş olmak bile hayallerinin sınırlarını zorlamasına yetti ve olmayan genç kızı olmayan aşkını var ederek onunla EVLENME TEKLİFİ EDEREK belki de hayatı boyunca kavuşması zor olana kavuştu. Genç tekrar uykuya dalıp rüyaya devam etmek istedi ama sonuç alamadı. Tekrar uykuya dalmaya çalıştı sonuç alamadı. Rüya orda bitmişti ama kalbindeki o derin duygular bitmeyecekti. Bitmeyecekti. Genç delikanlı hep sevecek, o genç kızla evlenecekti. Bir gün oda evlendiğinde bu rüyayı anımasayacak belki de geçmiş günlerine gülecekti. Belki de evlenemeyecekti Genç Delikanlı. Hiç evlenemeyecekti... !

O Bakışların..

Bakışların yeter be güzelim.
Ah be ah.
O güzel gözlerin.
Beni benden aldı.
Sana bakarken ki kalp çırpıntımı duyacaksın diye.
Korkuyorum.
Sana bakarken ki kurduğum hayalleri hissedeceksin diye.
Korkuyorum.
Aslında hiçbirşeyden Korkmuyorum !
Neden korkacak mışım ?
O kadar kolay mı herşey.
Seni bırakıp terketmek.
Hayallerini suya düşürmek.
Sonra kurtarmadan kaçıp gitmek.
Zor güzelim zor.
O güzel gözlerin.
Beni benden aldı.
Ya O Bakışların ?
O Bakışların..
O Bakışların... !

22 Aralık 2010 Çarşamba

İyilik Meleği ( Hikaye )

Günün birinde Ali diye bir çocuk vardı. Zayıf, çelimsiz ve durgun. Çok içine kapanıktı. Arkadaşlarıyla oynamayı adet görmez. Onları izlemekten başka birşey yapmazdı. Günün birinde zengin ama bir o kadar da mütevazi, iyi kalpli bir adam çıkageldi. Kasabayı gezdi. Dükkanları dolaştı. İnsanlarla görüştü derken yol kenarında oturan o zayıf çocuğu yani Ali'yi gördü. Üstünde üstünde ince bir t-shirt altında da eski yamalı bir pantolon vardı. Ayakkabısının altı da artık yok gibiydi Ali'nin. Zengin adam Ali'yi uzun uzun süzdü. Hatta 10dk civarı bakakaldı. Ali arkadaşlarının onca eğlenceli oyunlarına rağmen, onca güzelliğe rağmen nasıl aralarına katılmaz diye düşündü. Ali'nin yanına yaklaştı ve Ali'ye sordu :" Evlat. Sen neden oynamıyorsun bakalım ?". Ali : " Bey amca bizim durumumuz yok. Üstüm kirlenir ve eskirse annem kızar." Zengin Adam : " Ben sana yenilerini alırım sen geç oyununa bak." dedi ve Ali bir koşu arkadaşlarının yanına gitti. Kasabanın yerlisine sordu : "Bu çocuğun ailesi nerde oturuyor ?" dedi ve adam da tarif etti. Zengin adam arabasıyla Ali'nin evine gitti ve kapıya vurdu. Çıkan Ali'nin Annesiydi : " Kimi Aramıştınız ?". Zengin Adam : " Sizle konuşmam gereken konular var." dedi ve içeri girdi. İçerisi rutubetli, tek göz gecekondudan farksız bir odaydı. Adam hiç ses etmedi içeri girdi ve etrafı uzun uzun süzdü. Adam : " Başka kimi kimseniz yok mu ?" dedi. Kadın içini çeke çeke ve gözleri dola dola cevap verdi : " Maalesef efendim. Ali ile ben bir başıma yaşıyoruz." deyince adamın yüreği cız etti. Gönlünden bir parça kopmuştu sanki. Adam : " Sonra uğrarım. Teşekkür Ederim." dedi ve gitti. Yolda Ali'yi gördü ve Ali'ye : " Evlat gel benimle." dedi ve Ali'de adamı kırmayarak yanında gitti. Adam cebindeki yüklü miktarda parayı Ali'nin avuçlarına sıkıştırdı : " Buyur evlat bunu götür annene ver fakat benim verdiğimi asla söyleme." dedi ve Ali'yi evine doğru yolcu etti. Ali annesine parayı uzatınca Annesi :" Oğlum bu kadar parayı nereden buldun ? " dedi ve Ali'nin cevabı çok keskin ve zekiceydi " Anne bütün kötülükler bizi bulur. Bütün kötü olaylar bizi bulur. Hatta ben doğmadan babam ölmüş. Bütün bunlara rağmen ayaktaysak ve yaşıyorsak iyilik melekleride bizi görmüştür değil mi ? İşte bu onların hediyesi." deyince Annesi şaşıp kaldı. Oğluna hak verip hayatlarına devam ettiler. Ali hayatın zorluklarını iliklerine kadar takacak ve yaşamında büyük adam dediğimiz adamlardan olacaktı. Birgün oda yardım edecek. İyilik meleği listesine girecekti.

21 Aralık 2010 Salı

Gece Saat 01:00...

Gece Saat 01:00.
Hava ayaz, vücut ısısı düşük.
Almış başını ıssız karanlık.
Yer gök, sessizliğe bürünmüş.
Kulağını derinliğe versen.
Duyacaksın sessizliği sık sık.
Ayrıca soğuğuda duyacaksın.
Hissedeceksin iliklerine kadar.
Keşke hissetmekle kalsan.
Yaşayacaksın hissedebildiğin anı.
Yaşaman gerektiği kadar.
Üzülmeyeceksin çekip gitmek isteyenlere.
Takmayacaksın seni takmamış olanlara.
Geçici bir heves.
İtici bir nefes değilsin çünkü !
Olmayacaksın bu tür özelliklere sahip bir kişiyle.
Asla olmayacaksın.
Sana yakışanı bulacak.
Seni arayana fener tutacaksın.
Gece'nin Issız Karanlığında...

17 Aralık 2010 Cuma

Can Yücel - Olmuyorsa Zorlamayacaksın !

Olsun istersin…

Hatta olsun diye yapılması gerekenden daha da fazla üstelersin. 

Aşktır ; değer verirsin, ödün verirsin, sevgiden de öte saygı gösterirsin, olmayacak kaç şey varsa bir 
araya bile getirirsin…

Bakarsın, ne anlattığını anlayabilmiş (?) ne de çözüm için bi’şeyler yapma gayretinde. 

İştir ; sabahlarsın, “olsun” diye ailenden çaldığın zamanı oraya verirsin… 

Dosttur ; hayatta kimseyi dinlemediğin kadar dinler, kendine ayırmadığın onca şeyi “O’na” ayırmaya çalışırsın… 

Sonra olayın içinden kendini çıkartır şöyle karşıdan yaptıklarına bir bakarsın… Bakarsın ki her şey başladığın gibi! 

Olmuyorsa, olmuyordur!

Gönlün rahat mı? 

Elinden geleni yaptın mı? 

Cidden olmuyorsa zorlamayacaksın…


16 Aralık 2010 Perşembe

Evlilik - Can Dündar'ın Evliliğinden Kesitler ve GERÇEKLER !

Evlilik, inanmadığım halde içerisinde 17 seneyi bitirdiğim bir kurum benim için. 17 senede (abartmıyorum) 40 çift arkadaşımın son verdiği kurum ayni zamanda da... Evliliğimin bu kadar uzun sürmesinin gizi belkide kuruma inanmamaktan geçiyor. 

Evliliği toplumun dayattığı şekilde yasamamaktan... Nedir bu dayatmalar?

Erkeğin muhakkak kadından yasça büyük olması, eğitim seviyesinin erkeğin lehine ya da en azından eşit olması bunların sadece ikisi...Olmaz, yürümez diyor toplum... Erkek yasça büyük olmalı ki, kadına 'hot' dediğinde oturmalı kadın... Yâda yumuşatıyorlar;-Efendim kadın erkekten önce çöktüğü için (hani doğum falan) küçük olmalıymış yaşı...

Eğitimde de böyle... Kadının çok okumuşu bilmiş olurmuş, evde kalmakmış layıkı... 

EŞİM BENDEN 2 YAS BÜYÜK; ne 'hot' dememe gerek kaldı 17 senede, ne de benden önce çöktü... 

Yıllar içinde ben yaşlandıkça o gençleşti,

-'Ooo Can bey kapmışınız çıtı rı' esprilerine muhatap dahi oldum. 

EŞİM 3 ÜNİVERSİTE BİTİRDİ; ben bi taneyi 9 senede bitirdim..

Ne o bana bilmişlik tasladı, ne ben ona ezik baktım... Kulağa gelen müzik tekse de, onu oluşturan notalar farklıdır der Halil Cibran...

Bunu unutmadık biz.

Ben konuşurken o dinledi, ben dinlerken o konuştu 17 sen e. 

O öfkeliyken ben, ben öfkeliyken o 'haklisin bitanem...' dedik,

Öfke bitip fırtına durulduğunda 'ama bi de böyle düşün' de dedik fikrimizi savunurken.

Farklı insanlar olarak görmedik birbirimizi, ayni amaç içi n savaşan neferlerdik bu hayatta... 

Asla bilmedik ne kadar para kazandığımızı, ortak cüzdanımızdan gerektiği kadar aldık..

Ne kadar çalarsa çalsın masanın üstünde telefon, kim bu saatte arayan karşı cins diye sorgulamadık da ama...

Sevginin en büyük dostuydu bizim için 'güven'... Ve güvenin ardına saklanmış bir 'saygı' vardı daima...

Ne kavgalar, ne badireler atlattık 17 senede...

Eee ülkeler neler gördü, biz çekirdek aile mi sütliman yaşayacaktık... 

Bir gün öyle bir girdik ki birbirimize, ben ilk kez odamın dışında yattım bi gece, misafir odasında... 

Gece yarısı kapı aç ıldı esim;-'Ne yapıyorsun burada?' diye sordu kapının eşiğinden, 'uyuyorum' dedim buz gibi bi sesle... Gitti, gelmesi 1 dakikasını almıştı elinde yastıkla... 'kay yana' dedi daracık yatakta. 'ne yapıyorsun?' dediğimde 'benim yerim senin yanın, sen gelmezsen ben gelirim' dedi... 

Anladım ki o gece, en uzun kavgamız yat saatine kadar sürecek...

Ve bence doğrusu da bu...

Özen gösterdik o günden sonra, evin her yerinde kavga ettik, yatak odamız hariç. 

Kırsak da zaman zaman kalplerimizi, asla kin tutmadık birbirimize...

Toplum kurallarıyla oynasaydık bu oyunu belki de 41 inci çift ol acaktık o listede...

Ama oyunun kurallarını biz koyduk... Nede olsa bizim oyunumuzdu oynanan... 

Evlilik; hesapsız içine dalınması gereken bir oyun bence...

Topluma kulaklarını tıkayarak hem de... Ne benim, ne de bizim sözlerimizle...

Sadece gönlünüzden geçtiğince... 

Dediği gibi Ataol Behramoğlu'nun;

'...Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına. Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır. Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana...

13 Aralık 2010 Pazartesi

Kalp Kırmak...

Kimseyi kırmak istememiştim.
Kimseyi kimseye düşman etmek te.
Sadece sezgilerime göre hareket ettim.
Bunda ne var ki.
Ne yanlış var.
Neden hep yanlış anlaşılmaya müsaitim.
Hata bende mi her seferinde.
1 kere kalbimin sesini dinledim.
Sadece 1 kere.
Hata mı ettim yine.
Yine mi hata üstüne hata.
Ne zaman doğru olarak birşeyi yapabileceğim.
Suçum kırmamayı gerçekten istemem mi ?
İnsanlarla aramızdaki diyaloğu koparmak istememem mi ?
Sadece yüreğimin sözünü dinledim.
Sadece yüreğimin sözünü..
Seni çok seviyorum aşkım inan bana.
Sen benim için heves değil NEFESSİN.
Seni kıramam dedim.
Gecelerce düşündüm dua ettim gönlümün prensesisin sen benim.
Kırmadım da seni.
İncitmedim incitmekte istemedim incittiysem de seni.
Sen benim için kim ne derse desin heves olmadın.
NEFES oldun sen benim için.
Seni hak ettim mi hak edemedim mi diye de düşünüyorum.
Beni yürekten anlayacağın dakikalar gelecek.
Ama geç gelmeyecek merak etme.
Seni çok sevdiğimi bil.
Fakat bu kadar kolay değil.
Ne Mi ?
Kalbini Kırmak..

7 Aralık 2010 Salı

Onlara Dokunmayın...

Onlara Dokunmayın.
Çünkü Onlar Narin.
Çünkü Onlar Küçük.
Çünkü Onlar Bir tane.
Yaşamdan eksilemez.
Eksiltilemez onlar.
Hep var olacaklar.
Hepte oldular zaten.
Ama ne bu çelme ?
Ne Bu Sübyancılık ?
Ne Bu HIRS !
Onların hayaline gölge düşüren.
Zalim topluluğu !
Siz hiç mi çocuk olmadınız ?
Hiç mi çocukluğunuzu tatmadınız ?
Hayaller kurmadınız ?
Ya da kuramadınız ?
İçinizdeki ukte'yi böyle mi yaşayacağınızı sanıyorsunuz ?
Küçüklerin hayallerini yok ederek !
Onları sömürerek mi ?
Hem zavallı, hem psikolojik sorunlu insanlar olmaktan vazgeçmediniz...
Kendinizi düzeltme uğraşına düşmediniz !
Ve sizin hep bir amacınız oldu !
Çocuk istismarı !
Vazgeçin Bundan ! Yeter ARTIK !
Onlar çocuk daha küçük onlar..
Biz hayallerini yaşamaları için daha rahat ortam oluşturduk..
Onların hayallerini sağlamlaştırdık. Daha rahat bıraktık.
Elinizi çekin onlardan.
Sizde bırakın, düşün yakalarından ARTIK !

5 Aralık 2010 Pazar

Bir Sevgilim Olsun...

Bir sevgilim olsun..
Kaşı, gözü,burnu güzel olsun.
Ne kaşı gözü be.
Yüreği güzel olsun yüreği.
Beni sevsin, sarsın o yumruk kadar kalbi.
Baksın gözlerime deli gibi.
Seyredelim birbirimizi.
İlk defa deniz gören çocuk gibi.
Sonra Alsın kollarına.
Gidelim başka diyarlara.
Sevda ateşi yakalım gönlümüzdeki kırıklarla..
Kırgınlıklarımızı yakalım kalmasın sorun aramızda..
Cilve yapsın arada.
Sevdiğini söylesin. Aşık olduğunu söylesin.
Temiz niyetle söylesin ama.
Sahi ya..
Var mıydı öyle biri ?
Ben bulamadım ama olsun.
Bir gün..
Sayısal lotodan 6'lı çıkması gibi.
Biri çıksın karşıma.
Ama bu flörtlük kız değil..
Kısmet olacaksa..
Hayat arkadaşım olsun !


4 Aralık 2010 Cumartesi

Yorgun Argın...

Bu gece sana yazdım yorgun argın..
Belki hafif bir duş aldım,
Belki de ayağımı uzatıp yattım.
Ne önemi var ?
Seni düşünmeyip hayalini kurmadıktan sonra,
Sana dokunamayıp içime sindiremedikten sonra ?
Gözlerime hiç dikkatli baktın mı ?
Orda sen vardın hatırladın mı ?
Seni seven sen vardı orda.
Seni benimseyen sen vardı.
Belki öfkeliydi belki üzgündü belki belki belki.
Mazeretlerde çoktu belki.
Bilir Misin ?
Bu gece çok yoruldum...
Ama sana bu satırları yazarken değil..
Kalbimle hissederken seni.
Kusura bakma. Bundandı yorgunluğum.
Az ama öz.
Yorgun Argın...

2 Aralık 2010 Perşembe

Ayşe Kız (Bölüm 4)

Günlerden Cuma Günüydü. Köyümüzde sonbahar hüküm sürmeye başlamış.. Mahsüller için ilkbahar'ı beklemeye koyulacaktık artık. Tarla'da işlerimiz kesik kesik ilerliyordu. Köyün delisi haşim peşime takılmıştı ve sürekli "Acı Dünya" diyordu. Neden bunu sürekli dilinden düşünmüyordu hep merak etmişimdir. Beni evime doğru yolcu etti. Eve girince evdeki sıcaklığı hissedince derin bir "ohh" çektim. Hava buz olmuştu artık. Bizim köyde hava çabuk soğurdu ve insanlar misafirleşmeye pek zaman bırakamazdı kışa doğru.
Ali'yle 2 gündür buluşamıyor, görüşemiyor ve ondan haber alamıyordum. Köy küçüktü ama çok dikkat çekerim diye korkuyordum da. Ali'yle ertesi gün öğle saatlerinde buluşma sözü verdim ve bizim o güzel çimenlik çayı'nda buluşacak. Ağacımızın altında hasret giderecektik.
Haydar Ağa'nın oğlu bilal bizim aramızı bozmak için elinden geleni ardına koymaz. Gerekli gereksiz Ali'yle sohbet kurup fitne sokmaya çalışırdı aramıza.. Ali'de bunu bildiğinden sohbetine katılmamaya özen göstermeye çalışırdı ama babasına borçluyuz ya eli mahkum dinleyecekti sohbetini. Ali yine de bildiğinden şaşmaz. Birbirimize olan güveni kaybetmezdik.
Birgün Jandarma'lar kapımızı çaldı. Köyün 50mt dışında bir kız çocuk cesedi bulunmuş. "Tecavüz" edildikten sonra öldürülmüş. Her köylüye tek tek bu olayı sorguluyorlarmış. Ağzım açık kaldı. "Kim böyle birşey yapabilir hangi cani ?" diye kendime sorar oldum. Karşı köy'ün ağasının kızıymış. Acaba kimin ne çıkarı olabilirdi ufacık kızdan ? Veya hangi sapık bu kıza dokunup kirletti ve sonra da öldürdü ? Bu olayın çok yakında aydınlanacağını söyledi jandarma ve herhangi bir bilgide kendilerine uğramamız söylendi. 
Bizim köyde genelde ilk bilgi haydar ağa'ya varır. Sonra bizler haber alırız. Televizyon gibi adam derler köyde ona. Televizyon'da bir tek onda vardır zaten. Köylünün işi olmazdı çalışmaktan ve BORÇ ödemekten başka birşey yapamıyordu. Ne bir sporla ilgili ne de başka bir şey köyümüze gelmemişti hiçbir zaman. Ağa'nın çıkarlarına karşıydı. Öğretmeni zor tutardı köyde. Okumuş insan uyanır , aydınlanır der. Kimsenin okumasını , spor yapmasını istemezdi. Sadece ırgatlık hoşuna giderdi ağa'nın. Köylü çalışsın çalışsın sonra varını yoğunu ağa'ya versin.  Ağa'da köylülere toprak mahsül vermedi mi de faizle borç versin. 

Annem birgün aniden ağa'nın kapısına dayanmış...

(Bölüm 5 Yakında)

28 Kasım 2010 Pazar

Ayşe Kız (Bölüm 3)

Birden kolumdan tuttu. Kuvvetli bir şekilde sarstı. Ali'nin kızkardeşi Leyla'ya dert yanmıştım. Bir an içimde korkuya düştüm. Acaba söylemiş midir diye.. Ali anlattı olan biteni ve korktuğum başıma geldi.. " Ayşe sen ne dediğinin farkında mısın ? Niye evlenemeyecek mişiz biz ? Köyün bütün gençleri evlendi.. Biz kaldık ikimiz ortada.." diye tüm içindekileri döktü benimde leylaya döktüğüm gibi... Sanırım anlamamıştı beni leyla'da. Abisi gibi.. Onca derdin tasanın içerisinde.. Ya gözlerine sokmam gerekiyordu tüm hayatımı ya da baştan sona anlatmam ama hiçbirine kalkıp ta cesaret edemiyordum. Ali'ye " Sonra konuşalım dedikten sonra işime döndüm." Oda ısrar etmeyip işine döndü.. Daha sonra gelmek üzere..
Köyün ebesi hacer nine benim doğumuma yardımcı olan nine'ydi. Tüm köy çok severdi kendisini. Bakkal hüseyin amca, berber ali amca, köy doktoru mithat bey , köy imamı abdullah bey, köy öğretmenimiz dursun bey herkez çok severdi kendisini. Geçen gün bize uğrayası gelmiş. Anam kalkamamış.. Babam kapıyı açadurmuş. Hacer nine : " Ayşe kızımız yok muydu ? Bir işim düşdüydü." demiş. Bana söyleyeceklerini çaktırmamak için. Babam da :"Yok kızım şu an tarlada çalışmakta hacer nine." demiş ve hacer ninede dosdoğru tarlaya gelmiş. Söyleyeceği önemli birşey herhal diyerek içimden buyur ettim ninemi. Hacer nine : " Kızım artık Ali ile yuva kurma zamanınız geldi. Madem sen kuramam diyorsun gidemem diyorsun. Ali gelecek artık. İş işten geçmeden bu iş bitsin. Sizden başka genç kalmadı evlenmeyen.." dedi hacer nine.. Bende lafa girecek oldum ama herşey boğazımda düğümlendi. Hacer nine her türlü hayıra koşar.. Yardımcı olabileceği her konuda söz sahibiydi. Ben bu konuda kendisine hiçbirşey diyemiyor. Evlenince sorumluluğumun 2 katına çıkacağından korkuyor ve sorumluluk almaya bir türlü yanaşamıyor. Bir yandan da çok seviyordum ali'yi. Hacer nine'ye :" Hacer nine hele biraz daha zaman geçsin bakarız gayrı." diyerek evine yolcu ettim tarladan.
Hacer nine'nin kocası 3 yıl önce vefat etmiş. Oğlu şehre yerleşip kadın bir başına yapayalnız kalmıştı. Köyde 100 kişi vardı ya da yoktu. Herkez birbirini tanır selamını eksik etmezdi. Mali işlerin başıda köyün ağası haydar ağa'ya bakardı. Borcu olan herkez borç ister. Daha sonra faiziyle kat be kat geri alırdı. Artık köylüde bıkmıştı ve borçlardan kurtulmaya çalışıyorlar fakat işlerin kötü gitmesi sebebiyle tekrar borç alıyorlardı.
Ama bildiğim tek birşey vardı. Birgün bu değirmen duracak ve yeni bir zaman başlayacaktı. Her zamanki gibi işleyen bu düzen birgün son bulacaktı ve bu son çok yakındı.

(Bölüm 4 Yakında)

27 Kasım 2010 Cumartesi

Ayşe Kız (Bölüm 2)

Yapamazdım. Aileme ihanet edemezdim. Bu çok sevdiğim delikanlı belki hayatımın aşkı belki de çektiklerime katkı sağlayacak cefası. Bilmiyorum kafam bu kadar karışıkken sevda denen duyguyu düşünmek istemiyordum. Seviyordum belki ama sevmeyi içimde yaşamak istiyordum. Dışa vurup kimseyi üzmek istemiyordum. 24 yaşında olmama rağmen yaşıtlarım çoktan evlenip çocukları olmuşken.. Ben bu durumda ailemi bırakıp yuva kuramazdım.
Çok olmuştu. Bundan yıllar önce. Sanırım ben 17-18 yaşındayken.. Annemin ve babamın sağlığı yerindeyken.. Babam demişti bana : " Kızım, sakın karşına sevdiğin, evlenebileceğin ve dürüst bir insan çıkarsa... Onu kaçırma..  Tren kaçtığında vagonu yakalaması zor olur.. Belkide imkansız...". İşte bu sözler hem kafamdan çıkmıyor. Hem de çıkası geliyordu. Duygularım karmakarışık belki anlamsızdı.
Annem fatma 45 yaşındaydı beni 21 yaşında dünyaya getirmiş 1 erkek diğer kız kardeşimede ardı ardına hamile kalmış. Babam rıza 48 yaşındaydı. Memurdu.. Köyün muhtarlığında çalışır. Kayıtları tutar. İnsanların gelir giderine bakardı. Muhtar olacak adamdı fakat babamın gözü hiç yukarda olmadı. Kızkardeşim rabia.. Benden 2 yaş küçük ve yürüyüp konuşamıyor. En küçük kardeşim ahmet.. Benden 3 yaş küçük.. Ahmette yürüyüp konuşamıyor. Annem ile babam amca kızları ve oğulları olduklarından aileler mal bölünmesin diye evlendirmişler. Şanslarına ben sağ olmuşum diğer 2 kardeşim engelli dünyaya gelmişler.
Annem yıllarca çile çekmiş.. Gün yüzü görmemiş.. Köyün ağası'na hırs bürümüş.. Zamanında annem ona varmadı diye... Babam 1 kere borç alacak olmuş.. Vermiş ama faiziyle faiziyle tekrar almış.Tekrar almış. Babam hiç bilmez. Annem de sadece benle paylaştı. Zamanında olan bu olayı. Köyün ağası zengin, kibirli, asabi bir insandı. Herkezle sohbeti olmaz kimseyle konuşmazdı. Kahyası ve işi düştüklerinden başka...
En yakın dostum vardı hacer. Benle yaşıt. Saf, temiz ve iyi yürekli. Yeni evlendi. Benimde evlenmemi ister ama durumumu da bilir bir yandan. Oda tarlada çalışır, ekmeğini kazanırdı. Evlenince işi bıraktı.

Birgün tarlada çalışıyorken birden ali çıkageldi.. Önemli bir konu olduğunu söyledi...

(Bölüm 3 Yakında)

23 Kasım 2010 Salı

Denemeler - Ayşe Kız ( Bölüm 1 )

Geçen gün Ali'yle görüşüyorduk. Geçende haber veremediğim için kızmış bana. Nasıl haber vereyim ki yüz yüze görüşemeden zaten teknoloji bizim buralara gelmezdi.. Elektrik, televizyon harici.. Zaten köylününde işi olmaz.. Yılların alışılmışlığıyla geçiyordu ömrümüz.. 2 engelli kardeşim ve ben.. Annem bel'den rahatsız, babam şeker hastası ve ev işlerini görmede benden başka yardımcı olacak kimse yok..  Yardımcı'da olmuyordum. Ev işleri direk bana yükleniyor zaten evlilik çağına gelmiş ben.. Köyün delikanlılarından Ali'yle birbirimizi seviyorken bütün bu sorumluluğun altında eziliyor ve evlenemiyordum. Annemde , babamda çok istiyordu ama bırakamazdım. Bir ben vardım ve 2 engelli kardeşlerime bakar, sabahtan inekleri sağar, çamaşırları yıkar ve bulaşıklarıda elden geçirir. Öğlen tarlaya çıkar. Akşam döner yemek yapardım. Tüm bunlar beni o kadar çok yoruyordu ki.. Birde Ali'nin anlayışsızlığı... İnsan canını verebileceği bir insandan da gerçek bir anlayış bekler ve göremez. Birbirimizi çok sevmemize rağmen herşeyin sevgi olmadığını daha iyi anlıyor insan zaman geçtikçe.. Bu kadar sorumluluğun üstüne nasıl evlenebilirim ki ? Nasıl yuva kurabilirim ? Ya nankör olmam gerekecek ya da insanları bir anda silip atmam...

(Bölüm 2 Yakında)

22 Kasım 2010 Pazartesi

Biliyor Musun ?

Biliyor Musun ?

Seni yaşamak istiyorum uzaklarda..

Sarılmak.. Kollarımı Açıp Sarılmak İstiyorum.

Uzaktan gelen dalgaların sahile vurmasını izleyerek bakmak. 

Doyasıya bakmak istiyorum.

İçimdeki fırtına'nın kopmasını istemiyorum. Bırak olduğu yerde kalsın..

Seni sonsuzluğun olduğu yerde beklemek istiyorum. Ümitlicesine.

Utanmadan , sıkılmadan , isyan etmeden beklemek istiyorum...

Belki birgün buluşur , aşkımızı konuşuruz.

Belki birgün konuşur da susmaz kalplerimiz..

Sen ne zaman istersen konuşmaya başlar kalbim..

Susmaz.. Asla susmaz.. Avaz avaz bağırır..

Seni dinleyerek ama.. Sana saygısızlık etmez. İçinede atmaz.

Seni çok sever biliyor musun ?

İlk görüşte sevmiş seni.. Gözlerini..

Hayaline almış. Saklamış kalp kapakçıklarından birinde.

Sonra diğerinde. Sonra öbüründe. Sığmamışsın hiçbirine.. 

Hepsine almış seni...

Biliyor Musun ?

...!


Hayat !

Gönüldeki duygular...

Saf, temiz ve iyi niyetli..

Ama bu duyguları kaç kişi anlar ? Ya da anlamaya çalışır ? Ya da anladığını sanır ?

Bence hiçbiri.

Hiçbiri ! Evet. Hiçbiri...

Sen başkasının dediğine nasıl emin olabilirsin ki ? İçine mi girdin yoksa söylediğine mi kandın ?

Sen kendini tam olarak bilirsin. Bilebilir ve Anlayabilirsin.

Başkası seni tam olarak ne kadar anlayabilir ? Gönlünden geçenlerin yüzde kaçını yaşamış olabilir ?

Hayat çizginden ne kadar sapmış olabilirsin ? Hiç düşündün mü ?

Düşünmeye çalışıp düşüncelerini yazıya dökebildin mi ?

Sen düşünebildiğin kadar, sevebildiğin kadar, anlayabildiğin kadar ve var olabildiğin kadar hayatta varsın.

Herşeyin başı kısmet. Kısmet olanı yaşarsın.

Sen busun. Evet sen busun. Sen olduğun gibisin. Olduğun gibi olmalısın.

Farklı, Özenti olmaya değil. Olduğun gibi olmaya çalışmalısın.

Sen sensin. Başkası sana bakacak... Seni sevecek diye ona uymak zorunda değilsin.

Seni bilen zaten bilir. Bilmeyenlerde öğrenmek zorunda, öğrenenlerde unutmak zorunda değildir.

Sen hep kendin olacak. Hayatına olabildiğince olumlu bakış açısı katmaya çalışacak. Hayatında hep artılar oluşturmaya çalışacaksın.

Oluşturabildiğin kadar kaliten, oluşturamadığın kadar cefan artar.

Kalite için artılar, cefa içinde eksiler lazım gelir hayatta.

Ama sen hayat arkadaşını, sevgilini , aşkını, eşini bulduğun anda.

İşte o zaman.

Hayata yeniden başlar ve yeniden doğarsın.

İşte o zaman.

Sevgin karşılıksız kalmaz ve sevda ateşinde yanmazsın.

Yanmayacaksın. Seveceksin ve Karşılığınıda Sevdiğin Kadar Alacaksın.

Bu yalan dünyada doğruların , hakikatlerin , gerçeklerin savunucusu olacak. Hayatında yalanlarla mücadele etmek durumunda kalacaksın.

Sen sen ol. Sen sen ol. Hayatta hep ayakta dur.

Ve..

HAYATA PAÇADAN DEĞİL ! YAKASINDAN YAPIŞ..


Zor Olan Her Zaman Güzeldir...

Zor elde edilen elde edildikten sonra mı değerini kaybeder ?

Zor olan her zaman güzeldir.

Güzele ulaşmak içinde zorlanmak gerekir.

Aşk, basit bir değer yargısı değildir.

Aşkı yaşamak için aşkı tam olarak tatmamak gerekir.

Özlem gerekir, hasret gerekir...

O biriken duyguların dizelere dökülmesi..

O güzel sözlerin dillere dökülmesi gerekir.

Yürek narindir. Aşkı, sevdayı kolay kolay kaldıramaz.

Dışarı çıkmak ister ama sen müsaade etmedikçe , yol göstermedikçe yolu bulamaz.

Eğer birgün gerçekten KARŞILIKLI sevgi besleyebileceğin... Aşk yaşıyabileceğin bir insanla karşılaşırsan...

Durma... Emin ol o senin için bir fırsattır.

Fırsat insanın ayağına 1 kere ve 1 anda gelir. 

Değerlendir. Benim şansım bu. Benim hayalim bu. Benim aşkım bu de.

Ve vazgezme..

Ayakların çamura batacak... Yağan yaz yağmurlarında üstün sırıksıklam olacak... Yeri gelecek güneş batacak ve sen hala ayakta olacaksın.

Dur oturma. O gelmeden oturmak yok diyeceksin kendi kendine.

Bekleyecek.. Sabredeceksin..

Belki karakterin... Belki de tüm benliğini bulacaksın onda.

Göreceksin ruh ikizini...

Aynada yüzünün yansımasını görür gibi...

Sen.. Sen ol.. Sımsıkı sarıl ona... Bırakma. Vazgeçme.

Ufak tartışmaların peşinden koşma. Sarıl ona sımsıkı.. Hiç onu görmemiş gibi. İlk defa.. İlk defa ona aşık oluyormuşsun gibi.

Halbuki ilk defa değil.. Defalarca aşık oldun ona.. Sonsuzluğa giden her adımda.. Ayağına her bir çakıl taşı takıldığında...

Sevginin önüne geçme. Bırak.. Bırak o senin önüne geçsin.

Mantığını devre dışı bırakma. Sakın ! Sakın devre dışı bırakma.

Aşkın gözünü kör etmesin. Gerçekleri görmeni engelleyemesin.

Sen onda kendini bulunca.. ve Gerçek aşkı tadınca...

O zaman karar vereceksin... O ince çizgide...

Ya "O" Ya Da "Hiç" ...!

Hoşlanmak ? Sevmek ?

Hoşlanmak ? Sevmek ?

Epey uzun bir zamandan sonra... Hoşlanmak... Belkide Sevmek... Çok Farklı Duygular Olsa Gerek...

İnsan Bu Duyguların Önüne Nasıl Geçecek ?

Ya Yüreğindeki Duygular Önlenemeyecek Hale Gelirse ?

Ya Karşı Taraftan Tepki Gelmezse ?

Platoniği Kaldırabilecek Sanki Bu Yürek ?

Ne Dersin ? Ya Bu Kalp Sevecek Ya Kalbindekilerden Vazgeçecek ?

Vazgeçsin İstemezsin..

İstemediğin İçinde Vazgeçemezsin..

İçin İçine Sığmaz. "İNŞALLAH" Dersin.. Olacak Olacak..

Ama Emin Ol..

Olmasını İstediğin Gibi Olacak Olduğu Zaman...

Peki Ya Olmazsa ?

O Anki Duyguları Yaşamak İstemezsin Bir An...

Ama Emin Ol..

Sana O Duyguları Yaşatacaktır Sevdan !